Martin Eden / Jack London Kitap Yorumum


Herkese yeniden merhaba! Bugün, çok çok harika birisinden ve bir kitaptan konuşacağız: Martin Eden.

Martin Eden, beni çok zorlayan kitaplardan birisi oldu. Şu ana kadar okuduğum en zor kitap, Madam Bovary'di ama Martin Eden da onun tahtını zorlayacak gibi oldu. Neyse ki  belli bir yerden sonra harika bir şekilde durumu toparladı. Goodreads'e göre tam bir aydır şu an okuyorum olarak işaretliymiş kitap. Ama araya Zamanın Dönüşümü'nü aldığım için bu sürenin yarısı kadar falan sürede okudum. Özellikle son iki gün yaklaşık 100er sayfa okuyarak kitabı bitirdim.

Martin Eden, ana karakterimiz, gemilerde çalışan bir işçi. Gayet alt sınıfta bulunan bir genç adam. Bir gün burjuva sınıfına mensup Ruth ile tanışıyor, ona aşık oluyor ve sırf kendini ona layık bir konuma getirebilmek için kendini geliştirmeye başlıyor. Konuşma tarzını değiştiriyor, hiç okumadığı kadar çok kitap okuyor ve bilmediği bir sürü şeyi öğrenmeye başlıyor. Ve bir noktadan sonra da yazar olmaya karar verip, bunun için çalışmalar yapıyor. Kitap da bize Martin'in değişimini, yazarlık serüvenini, sınıf atlama çabasını, Ruth'a olan büyük aşkını ve bütün bunlar için gerekli motivasyonu nasıl bulabildiğini anlatıyor. Çünkü Martin'in içinde bulunduğu durum, kendini geliştirmesi için onu destekleyecek insanlarla dolu değil. Çevresindeki herkes ona binlerce kez vazgeçmesini, yazar olamayacağını, bir iş bulup çalışmasını söylüyor. Bunların başında da Ruth geliyor.

Martin Eden'la ilgili beklentim çok yüksekti. Okuduğum yorumlar kitabın çok yönlü olduğunu söylüyordu: Martin'in hırsı ve vazgeçmeyişiyle bir kişisel gelişim kitabı, Ruth'a olan aşkıyla bir aşk kitabı ve elbette sınıf farkının ne kadar keskin ve yüzsüz olduğunu anlatabilen bir dönem kitabı... Bir kere kendim için söyleyecek olursam, aşk kitabı kısmının üstünü çizmeliyim. Kişisel gelişim yönü gerçekten doğru. Martin'in içsel motivasyonu ve çevreye karşı olan kararlı duruşu herkesin örnek alması gereken bir özellik. Ve tabii sınıf farklılığının ne derece kötü olduğunu çok üzücü bir şekilde anlatan, döneminin harika bir kitabı.

Okuduğumuz her kitap bize birçok şey katar. Kendimizden bir şeyler bulabiliriz, bir alıntıyı hayatımızın her anında beynimizin bir köşesinde duyabiliriz ya da sadece hayatın koşuşturmasından birkaç günlük birer kaçış sağlar. Martin Eden, bunların hepsini sağladığı gibi artı olarak bir sürü notuyla da size çok şey katacak bir kitap olacaktır. Çevirmen, Levent Cinemre, kitabın içinde geçen her yazar, filozof, düşünür, referans, şiir ve en önemlisi yazar Jack London ve Martin'in hayatlarındaki paralelliğe dikkat çekmek için kitabın sonuna bir notlar kısmı hazırlamış. Geçen yazarları, filozofları ve şiirleri kendimiz de internetten aratıp bulabiliriz belki ama Jack London ve Martin'in hayatlarındaki paralelliği görebilmek bence Martin Eden'ı okumayı harika kılan şeylerden birisiydi. Notlar kısmında daha önce bilmediğim bir sürü şeyle karşılaştım. Bu kısım olmadan okumak gerçekten büyük eksiklik olurdu.

Martin Eden, her şeyiyle benim çok sevdiğim bir kitap oldu. Yer yer sıkıldığım bölümler olmadı değil. Ama son 100-150 sayfası bence her şeye değerdi. O sayfalarda Martin'in hissettiği her şeyi hissettim. Hiç abartmıyorum. Bu sayfalardaki boş vermişliği, yeni bir anlam/amaç arayışını, çevresinin iki yüzlülüğünü görüşünü büyük bir şaşkınlıkla ve üzüntüyle okudum. Martin Eden'ın sonu kelimenin tam anlamıyla vurucu oldu diyebilirim.

Martin'in felsefesini, düşünüş biçimini, yılmayışını ve hayatındaki her şeyi uzun bir süre hatırlayacağımdan eminim. Bir şey yaparken pes edeceğim sırada aklıma geleceğinden de. Hala okumadıysanız bence daha fazla geciktirmemelisiniz. İş Bankası Kültür Yayınları baskısını tercih etmeniz de benden küçük bir tavsiye.

2020 benim için güzel başladı. İlk kitap alışverişimi de yaptım :) Umarım sizler için de iyi gidiyordur. Martin Eden ve şu anda okuduğunuz diğer kitaplar hakkında yorum yazarsanız çok sevinirim. Başka bir yazıda görüşmek üzere!

Puanım: 5/5!

***

- Karşı konulmaz kuvvetlerin itici gücü uyarınca atomlardan ve moleküllerden oluşan dünya, sırf bunun için hayranlık duyulacak bir yer değildi; onu güzel yapan, içinde Ruth'un yaşamasıydı. 

- Bildiği tek şey, hayatının bir dönüm noktasına geldiğiydi. Eriştiği bu dönemi ustalıkla tamamlamaya çalışıyordu. Gelecek konusunda endişelenmiyordu. Geleceğin ona neler getireceğini kısa süre içinde görecekti zaten. Gelecek ne getirirse getirsin, onun için önemli değildi. Zaten görünüşe göre artık hiçbir şey önemli değildi.

- İnsan içindeki ışığa göre hareket eder, bundan ötesini kimse beceremez. 

***

Yorumlar

  1. Çok etkilendiğim bir roman olmuştu, sonunda da çok üzüldüm. Ben şu an Rüzgarın Adı'nı okuyorum ve çok zevk alıyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rüzgarın Adı, 2019'da okuyup favorilerime giren bir kitap olmuştu. Bitirdiğinizde de çok seveceğinizden eminim, keyifli okumalar :)

      Sil
  2. Böyle uzun uzun kitap, edebiyat, dizi-film yazılı blog'ları seviyorum. Bu sosyal medya devrinde, 10 yıldır blog yazıyorum ben de, üstelik uzun uzun yazılarla... :) Beklerim blog'uma, sevgiler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mutlaka bakacağım blog'una, teşekkür ederim :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dikenler ve Güller Sarayı & Sis ve Öfke Sarayı / Sarah J. Maas Kitap Yorumum

Gümüş Alevler Sarayı | Sarah J. Maas Kitap Yorumum

1984 / George Orwell Kitap Yorumum + Çokça Alıntı