2022 | Üç Ayda Okuduklarım (Bronz Atlı, Enstitü, Verity...)

Herkese upuzun bir aradan sonra merhabalar!

Blog yazmaya hep ara veren birisi olsam da bu, verdiğim en uzun aralardan birisi oldu. Okulumun yoğunluğu ve bu yoğunlukla nasıl başa çıkacağımı bilemememden ötürü zaten 2021'in son aylarını hiç okumayarak geçirdim. 2022 ile birlikte yeni bir okuma hedefi koymak ve okuma ajandamda 2022 için başlayacağım yeni sayfalar beni motive etti. 2022'nin ilk üç ayında 7 kitap okudum. Çoğu kalın ve beni tatmin eden kitaplar olduğu için çok mutluyum. Sizlere bu 7 kitaptan bahsetmek istiyorum.

2022 Ocak

Yılın ilk kitabı ve beni reading slump'tan çıkaran kitap: Lekeli Taç. 168 sayfalık bir kitaptı ve bir oturuşta bitirdim.

Lekeli Taç, Kağıt Prenses ile başlayan Royal serisinin ara kitabı. İlk üç kitabı 2021'de okumuş ve çok sevmiştim. Gossip Girl izlemek gibiydi. Kısa sürede okunan, çerezlik, klişe kitaplardı. Lekeli Taç'ı da aynı şekilde çok sevdim. İlk üç kitaptan tanıdığımız Gideon ve Savannah'ın hikayesini anlatıyordu. Bence ilk üç kitaptaki Ella ve Reed'den daha ilgi çekicilerdi. Çok keyif alarak okudum. 3 puan verdim. Yakın zamanda serinin dördüncü kitabı Düşmüş Varis çıktı. Yabancı'nın yeni duyurusuna göre -sanırım- final kitabı Çatlak Krallık çok yakında çıkacak. İkisini peş peşe okumayı planlıyorum. Vizelerim sırasında bu iki kitap bana iyi gelecek, yaralarımı saracak :')


Ocak ayının ve yılın ikinci kitabı Paul Auster'la tanıştığım Cam Kent'ti. Aynı şekilde 159 sayfalık, kısa bir kitaptı. Birkaç oturuşta bitireceğimi sandım ama bu kitap benim elimde bayağı bir süründü. Bu, kitabın kötü olması ya da benim sevmememle alakalı değildi. Cam Kent'i sevdim ve Auster okumaya devam etmem konusunda beni heyecanlandırdı. Ama kitaba tam olarak bağlanamadım. 3 puan verdim. Cam Kent, New York üçlemesinin ilk kitabıydı. Serinin diğer iki kitabı da kitaplığımda mevcut. En kısa zamanda seriyi tamamlamak istiyorum.

2022 Şubat

Şaka gibi ama şubat ayında yalnızca bir kitap okudum... Ama şahane bir kitap okudum. Stephen King'den, Enstitü!

Stephen King'i gerçekten çok seviyorum. Kendisinden henüz sadece tek bir kitap okudum o da King deyince akla gelen korku/gerilim tarzında değildi. Bence Enstitü ile birlikte gerçekten King ile tanıştım. Okuyucuyu nasıl gerdiğine, nefesini kestiğine ve yazımının gerçekliğine şahit oldum. 

Luke Ellis isminde bir çocuk kendini, özel yeteneklere sahip çocukların kaçırılıp bazı testlere tabi tutuldukları Enstitü isminde bir yerde buluyor. Onu koydukları oda, tıpkı evindeki gibi. Enstitü gerçekten korkunç bir yer. Çocuklara test adı altında türlü işkenceler yapıyorlar, personel onlardan nefret ediyor ve hayatlarını zorlaştırmak için çaba harcıyorlar. Ve okurken bunların hepsini gerçekten hissediyorsunuz. Yani bunu çok sık yaşadığımı sanmıyorum ve King'in başarısı sayıyorum. Kitapta bir yerde Luke'un bir uzvuna bir şey oluyor ve abartmıyorum o sayfaları okurken benim de aynı uzvum acıdı. Bu çok garip, plasebo etkisi midir nedir bilmiyorum ama çok etkilendim.

Enstitü benim çok sevdiğim kitaplardan birisi oldu. Kesinlikle herkese önerebileceğim kitaplardan birisi. King okumaya devam edeceğim ancak bir sonraki kitabım konusunda kararsızım. Bana önerilerinizi yazarsanız çok sevinirim.

2022 Mart

Geldik bu yılın şu ana kadarki en verimli ayına. Dört muhteşem kitap ve 2181 sayfa. Şa-ha-ne!

Ayın ilk kitabı bir reread: Açlık Oyunları.

Açlık Oyunları'nı lisedeyken, henüz filmler yeni çıkarken okumuştum. Arkadaşımdan alıp okuduğum için  hem kitaplığımda olmamasından hem de tekrar tekrar okuyamamaktan çok şikayetçiydim. Amazon'da güzel bir indirimle yakaladığımda ilk iki kitabı aldım. Seriyi gerçekten çok sevdiğimi bir kez daha fark ettim. Bu kadar sevdiğimi ben bile bilmiyordum. İlaç gibi geldi. Konuyu anlatmaya ya da daha fazla övmeme bu serinin ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Hala okumadıysanız kesinlikle okuyun. Müthiş bir giriş kitabı.

Ayın son kitabı da Ateşi Yakalamak'tı.

İlk okuduğumda da şimdi de ilk kitaba göre binlerce kat daha fazla sevdim. Olayların asla aceleye getirilmemesi, Katniss'in düşünce tarzının değişimi, Peeta ve Gale ile olan ilişkisi, arena ve FINNICK ODAIR! Ateşi Yakalamak cidden harika bir kitap. Çok çok çok seviyorum. Finnick'i okumayı inanılmaz özlemişim. Onunla ilgili en küçük cümleyi bile gülümseyerek okudum. 

Ateşi Yakalamak'ı okumak bana cidden çok nostaljik de hissettirdi. İlk filmi sinemada izlememiş olsam da ikinci filmi sinemada izlemiştik. Hatta salonun tıklım tıklım dolu olduğunu hatırlıyorum. Dört kişiydik ve ikiye iki bölünüp bilet almak zorunda kalmıştık. Arkadaşımla gözümüzü ekrandan ayırmadan ama tepkilerimizi birbirimize hissettirmek adına kollarımıza vurduğumuzu, birbirimizin elini sıktığımızı hatırlıyorum. O günleri aklıma getirdi ve duygulandım işte.

Yılın şu ana kadarki favorilerine geçmeden önce ayın ortasında okuduğum, şu sıralar çok popüler bir kitap hakkında konuşalım: Verity.

Verity, Colleen Hoover'dan okuduğum ikinci kitaptı. İlki, kalbimi paramparça eden bayıldığım Bizimle Başladı Bizimle Bitti'ydi. Ama ikisi birbirinden bambaşka kitaplar.

Verity, kelimenin tam anlamıyla bir ters köşe kitabı. Yazar olan Lowen, şu anda sağlık sorunu olan kendisinden daha ünlü bir yazar olan Verity'nin serisini tamamlayacağı bir işi kabul ediyor. Bu yüzden Vertiy'nin notlarını incelemek amacıyla Verity'nin evine gidiyor. Burada Verity ve onun hayatıyla ilgili çok şaşırtıcı gerçekler öğreniyor. Tabii bu sırada Verity'nin kocası Jeremy ile de aralarında bir 'cinsel gerilim' var.

Kitaptaki hiçbir karakteri sevmediğimi söylemekle başlamak istiyorum. Zaten bu karakterleri sevip sevmemenizle değil tamamen olaylara odaklı bir kitaptı. Kitabı inanılmaz gerilerek, bazen birkaç saniye elimden bırakıp okuduklarımı sindirerek ve ağzım açık kalarak okudum. Çok güzel bir okumaydı. Yine tek oturuşta bitirdiğim bir kitaptı. Sonu, üstünde birkaç gün düşünmenize neden olacaktır. Ben otobiyografi tarafındayım bu arada. Okuyanlar hangi tarafta olduklarını lütfen yazsınlar.

Verity ile ilgili en sevdiğim şey iki yazara ve kitap yazma süreçlerine odaklanmasıydı. Amatör bir yazar olarak başka yazarların yazma süreçlerini okumayı çok seviyorum. Kitabı her ne kadar sevsem de bence beş puanlık bir kitap değildi. Eksik olan şeyler vardı. Dört yıldız verdim.

Gelelim ayın ve yılın yıldızına: Bronz Atlı.

Ayın başında bu kitaba başladım. Kendi kendime, aya yayarak okurum, bunu okurken de araya çerezlik bir şeyler eklerim dedim. Ve sonuçta kitabı tam dört günde bitirdim. 800 küsür sayfalık kitabı, dört günde bitirdim. Eğer okulum olmasa bu sürenin daha da kısa olacağından eminim çünkü inanılmaz akıcı bir kitaptı. Şimdi, detaylıca hakkında konuşacağım.

Bronz Atlı bizi Rusya'ya 1941 Haziranına, İkinci Dünya Savaşına götürüyor. Ana karakterimiz Tatyana ve Alexander'ın tanışmasıyla savaş, kış, açlık, aşk ve fedakarlık dolu inanılmaz bir maceraya atılıyoruz. Yani bu satırları yazarken bile yüzümde duygusal bir gülümseme oluşuyor. İkisinin yaşadıklarını, okurken hissettiklerimi hatırlıyorum.

Kitap, anlaşıldığı üzere beni çok etkiledi. Elimden bırakamadım resmen. Tatyana'nın ve ailesinin yaşadığı açlığı, soğuğu, çaresizliği ben de hissettim. Çok ağladım. Tatyana en sevdiğim kadın karakterlerden birisi oldu. Onun en çaresiz anında bile herkese yardım etmesi, fedakarlıkları, inatçılığı, kararlılığı... Müthiş birisiydi. Öte yandan Alexander'ı da çok sevdim ama sevdiğim kadar sinir olduğum yerler de oldu. Ama onun Tatyana'yı çok iyi tanıması, onu hep savunması, ona çoğu andaki davranış biçimi, aşkı beni çok etkiledi. Ama genel olarak ikisinin aşkı beni tarif edemeyeceğim bir şekilde etkiledi.

Yazarın üslubuna hayran kaldım. Detaycılığına, bu kadar gerçekçi yazabilmesine ve kelimeleri kullanış biçimine... Ama bazı yerleri de çok uzatmıştı. Kötü yazılmış ve uzatılmış seks sahnelerini sevmiyorum. Kitaptan bu 60-70 sayfayı çıkartsak, her şeyi tadında bıraksak süper olurdu. Bronz Atlı'ya dünyadaki bütün yıldızları puan olarak vermek istesem de Goodreads'te 5 yıldız ve 'Tüm Zamanlar Favorilerim' listemin en güzel köşesini verdim.

Birinci kitap olan Bronz Atlı'yı bitirdiğimde hem büyük bir boşluğa düştüm hem de önümde iki koca kitap daha olması beni sevindirdi. Hemen ikinci kitap Tatyana ve Alexander'a başladım. Ama biraz korka korka başladım. Çünkü ilk kitap gözümde çok az kitabın ulaşabildiği bir seviyedeydi. Ayrıca zaten ikinci kitapla ilgili olumsuz yorumlar da görmüştüm. Önyargıyla başladım yani ama Tatyana ve Alexander beni hayal kırıklığına uğratamazdı. Nitekim uğratmadı da.

Tatyana ve Alexander üç farklı yönde ilerleyen bir kitap. İki karakterimizin de bakış açısından okuyoruz. Bunu çok sevdim. Alexander'ın geçmişiyle ilgili kısımları okumak müthiş oldu; onun karakterini anlamak açısından. Ayrıca Tatyana ile ilk tanıştıkları anları Alexander'dan okumak da beni çok tatmin etti. İkisinin de birbirlerini ilk gördükleri anda neler düşündüğünü bilmeyi çok sevdim. Ama işte az önce dedim ya yazarın çok uzattığı seks sahneleri olmasa birinci kitap tadından yenmezdi diye. İşte o aynı sahneleri bu sefer Alexander'ın perspektifinden bir kez daha okuduk. Yani... Hoş değil.

Tatyana ve Alexander kitabını da çok sevdim. Goodreads'te dört puan verdim. İkisinin aşkının ne kadar güçlü olduğunu, birbirlerine bağlılıklarını ve savaşın yıkıcılığını bir kez daha gösterdi. Bence şahane bir final kitabı olurdu. Bir 100-150 sayfa daha yazılıp tadında bırakılabilirdi diye düşünüyorum. Üçüncü kitabın neler anlatacağını az buçuk tahmin edebiliyorum. Ve sevmeyeceğimi düşünüyorum. Ama elbette okuyacağım. Eğer Yaz Bahçesi'ni beğenmezsem seri Tatyana ve Alexander ile bitmiş gibi davranacağım.

Benim 2022'de şu ana kadar okuduklarım bu şekildeydi. Yıla çok verimli başladım. Okula artık alıştığım için çalışma düzenime okumayı ne şekilde ekleyebileceğimi çözdüm. Düzenimi oturttum. Kitap tercihlerimde bir hata yapmadığım sürece bu şekilde verimli okumalar yapmaya devam edebileceğimi düşünüyorum.

Benim 2022 listemden sizlerin okuduklarınız, okumayı düşündükleriniz var mı? Yorumlarınızı bekliyorum. Başka bir yazıda görüşmek üzere!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dikenler ve Güller Sarayı & Sis ve Öfke Sarayı / Sarah J. Maas Kitap Yorumum

Gümüş Alevler Sarayı | Sarah J. Maas Kitap Yorumum

1984 / George Orwell Kitap Yorumum + Çokça Alıntı