Ocak 2020 | Okuduklarım, İzlediklerim
Herkese yeniden merhaba! 2020'nin ilk ayı özellikle dizi izlemek konusunda benim için oldukça verimli geçti. Netflix'e gerçekten çok güzel diziler gelmişti ve ben de ara tatilimdeyim. Kitap okumak ve dizi izlemek dışında yapacak daha iyi bir şeyim yoktu.
Okuduğum kitaplardan bahsetmekle başlayacağım. Yılın ilk ayı benim için, aralıkta yarım kalanları tamamlamakla geçti de diyebilirim. Öncelikle Deborah Harkness'tan Zamanın Dönüşümü'nü bitirdim. En sevdiğim serinin dünyasına ve karakterlerine dönmek harikaydı. Özellikle tarihle bu kadar iç içe bir kitap okumak da çok güzeldi. Daha detaylı yorumum için tıklayabilirsiniz.
Ayın ikinci kitabı yine aralıkta okumaya başladığım Martin Eden'dı. Oldukça dolu dolu, bir sürü yeni şey öğrendiğim, bir yandan da oldukça ilham verici olan ama bir o kadar da zor bir okumaydı. Ama kesinlikle herkesin okuyup çok seveceği bir kitaptı. Hem kitaptan alıntılar için hem de detaylıca Martin Eden'dan bahsettiğim yazımı okumak için tıklayabilirsiniz.
Bu ay bitirdiğim son kitap Illuminae Dosyaları'nın ikinci kitabı olan Gemina'ydı. Illuminae'yi yazın okuyup çok beğenmiştim. Gemina'yı ondan da çok beğendim. Daha fazla aksiyon, gerginlik ve ters köşe vardı. Çok keyif alarak okudum. Şubat ayında da, okulum başlamadan serinin son kitabı olan Obsidio'yu okuyacağım. Onun için de çok heyecanlıyım. Gemina yazısı için de tıklayabilirsiniz.
Ocak ayında son olarak John Fowles'ın Fransız Teğmenin Kadını kitabına başladım. Her ne kadar ocakta bitireceğimden emin olsam da -çünkü yaklaşık on gün önce okumaya başlamışım- bazı günler kitabı hiç okuyamadığım için şubat ayına kaldı. Son 200 sayfam. Birkaç gün içinde bitireceğimi umuyorum. Hakkında söylemek istediğim çok fazla şey var.
Ocak ayında ben de çoğu kişi gibi Atiye'yi izledim. Sosyal medyada eminim ki görmüşsünüzdür, çok fazla yorum yapıldı hakkında. Ben sevip sevmemek arasında kaldım açıkçası. Konuyu fazlasıyla sevdim. Özellikle son bölümde şok geçirdim diyebilirim. Çok güzel toparladılar sonlara doğru. Ama yine de bu konu daha iyi işlenebilirdi diye düşünüyorum. İkinci sezonda her şeyin daha güzel olacağını ve cevaplar alabileceğimizi umuyorum. Çünkü birinci sezonda neredeyse hiçbir sorumuzun cevabını alamadık. Ki zaten bu da beğenmediğim yanlarından birisiydi.
Spinning Out, Netflix'e yeni gelen dizilerden birisiydi. Fragmanında aşırı umut verici, harika bir dizi olacakmış gibi gelmişti ama ne yazık ki çok bayılmadım. Ama tüm sezonu izledim ve yeni sezonu sabırsızlıkla
bekliyorum. Oldukça sürükleyici bir diziydi zaten. Bana lise zamanlarımda izlediğim bir sezonu 22 bölüm olan dizileri hatırlattı. İlişkiler, karakterler tıpkı o dizilerde olduğu gibiydi. Arada böyle klişe ve yormayacak şeylere ihtiyaç duyabiliyoruz. Spinning Out da bunlardan birisiydi. Dizinin en en en iyi yanı buz pateni sahneleriydi. Hepsini çok sevdim.
Bahsetmek istediğim bir diğer dizi ise The Crown. Biliyorum kasım ayında yayınlandı ancak sezon o kadar sıkıcıydı ki ancak ocakta bitirdim diziyi. Bildiğin üzere üçüncü ve dördüncü sezonlar için bütün kadro değişti. Bundan hoşnut olanlar da var olmayanlar da. Oyuncuları
ilk duyduğumda çok sevinmiştim. Hepsi önceki dizi/filmlerini izleyip çok sevdiğim insanlardı. Ancak diziyi izlemeye başladığımda her fikrim tam tersi şekilde çıktı diyebilirim. Olivia Colman'dan çok ümitliydim ama herkes gibi ben de kendisini bu rolde Claire Foy kadar sevemedim. Ama bence bunda senaryonun da büyük etkisi vardı. Prenses Margaret rolünde Helena Bonham Carter'a elbette bayıldım. Beni asıl şaşırtan Prens Philippe'i oynayan Tobias Menzies oldu. Bence sezonun en başarılı isimlerinden biriydi. Onun dışında sezonu genel olarak değerlendirecek olursam yarı yarıya beğendim diyebilirim. Margaret hakkındaki iki bölüm de enfesti, izlemesi çok keyifliydi. Prens Charles ile ilgili olan iki bölümü de çok keyif alarak izledim. Bunların dışında yalnızca maden kazası ile ilgili olan bölümü beğendim. Geri kalanında gerçekten sıkıldım. Bırakıp sonra tekrar izlemeye başladığım bölümler bile oldu. Umarım üçüncü sezon daha başarılı olur. Dizinin yavaş yavaş daha çok bildiğimiz olaylara yer verecek olması da çok heyecanlı.
Son olarak geçtiğimiz günlerde yayınlanan Rise of the Empires Ottoman'dan bahsedeceğim. Genel görüşün aksine ben çok keyif alarak izledim bu diziyi. Oldukça sürükleyiciydi. Diziyle ilgili en beğendiğim şey hiç kuşkusuz belgesel yönünün ağırlıkta olmasıydı. Dizi yönü biraz daha zayıftı. Altı bölümlük, çoğunlukla bildiğimiz şeylerin anlatıldığı, neredeyse bir günde bitirebileceğiniz güzel bir belgesel-diziydi.
Ocak ayı benim için oldukça dolu dolu geçti. İzmir'de depremlerin bol olduğu gergin bir ay geçirdik ve kafa dağıtmak için bolca Netflix'te vakit geçirdiğim bir ay oldu. Şubatın ikinci haftası okulum başlayacak ve gelecek dönemki derslerim için biraz heyecanlı olduğumu itiraf etmeliyim :)
Umarım siz de güzel bir ay geçirmişsinizdir. Başka bir yazıda görüşmek üzere :)
Okuduğum kitaplardan bahsetmekle başlayacağım. Yılın ilk ayı benim için, aralıkta yarım kalanları tamamlamakla geçti de diyebilirim. Öncelikle Deborah Harkness'tan Zamanın Dönüşümü'nü bitirdim. En sevdiğim serinin dünyasına ve karakterlerine dönmek harikaydı. Özellikle tarihle bu kadar iç içe bir kitap okumak da çok güzeldi. Daha detaylı yorumum için tıklayabilirsiniz.
Ayın ikinci kitabı yine aralıkta okumaya başladığım Martin Eden'dı. Oldukça dolu dolu, bir sürü yeni şey öğrendiğim, bir yandan da oldukça ilham verici olan ama bir o kadar da zor bir okumaydı. Ama kesinlikle herkesin okuyup çok seveceği bir kitaptı. Hem kitaptan alıntılar için hem de detaylıca Martin Eden'dan bahsettiğim yazımı okumak için tıklayabilirsiniz.
Bu ay bitirdiğim son kitap Illuminae Dosyaları'nın ikinci kitabı olan Gemina'ydı. Illuminae'yi yazın okuyup çok beğenmiştim. Gemina'yı ondan da çok beğendim. Daha fazla aksiyon, gerginlik ve ters köşe vardı. Çok keyif alarak okudum. Şubat ayında da, okulum başlamadan serinin son kitabı olan Obsidio'yu okuyacağım. Onun için de çok heyecanlıyım. Gemina yazısı için de tıklayabilirsiniz.
Ocak ayında son olarak John Fowles'ın Fransız Teğmenin Kadını kitabına başladım. Her ne kadar ocakta bitireceğimden emin olsam da -çünkü yaklaşık on gün önce okumaya başlamışım- bazı günler kitabı hiç okuyamadığım için şubat ayına kaldı. Son 200 sayfam. Birkaç gün içinde bitireceğimi umuyorum. Hakkında söylemek istediğim çok fazla şey var.
Ocak ayında ben de çoğu kişi gibi Atiye'yi izledim. Sosyal medyada eminim ki görmüşsünüzdür, çok fazla yorum yapıldı hakkında. Ben sevip sevmemek arasında kaldım açıkçası. Konuyu fazlasıyla sevdim. Özellikle son bölümde şok geçirdim diyebilirim. Çok güzel toparladılar sonlara doğru. Ama yine de bu konu daha iyi işlenebilirdi diye düşünüyorum. İkinci sezonda her şeyin daha güzel olacağını ve cevaplar alabileceğimizi umuyorum. Çünkü birinci sezonda neredeyse hiçbir sorumuzun cevabını alamadık. Ki zaten bu da beğenmediğim yanlarından birisiydi.
Spinning Out, Netflix'e yeni gelen dizilerden birisiydi. Fragmanında aşırı umut verici, harika bir dizi olacakmış gibi gelmişti ama ne yazık ki çok bayılmadım. Ama tüm sezonu izledim ve yeni sezonu sabırsızlıkla
bekliyorum. Oldukça sürükleyici bir diziydi zaten. Bana lise zamanlarımda izlediğim bir sezonu 22 bölüm olan dizileri hatırlattı. İlişkiler, karakterler tıpkı o dizilerde olduğu gibiydi. Arada böyle klişe ve yormayacak şeylere ihtiyaç duyabiliyoruz. Spinning Out da bunlardan birisiydi. Dizinin en en en iyi yanı buz pateni sahneleriydi. Hepsini çok sevdim.
Bahsetmek istediğim bir diğer dizi ise The Crown. Biliyorum kasım ayında yayınlandı ancak sezon o kadar sıkıcıydı ki ancak ocakta bitirdim diziyi. Bildiğin üzere üçüncü ve dördüncü sezonlar için bütün kadro değişti. Bundan hoşnut olanlar da var olmayanlar da. Oyuncuları
ilk duyduğumda çok sevinmiştim. Hepsi önceki dizi/filmlerini izleyip çok sevdiğim insanlardı. Ancak diziyi izlemeye başladığımda her fikrim tam tersi şekilde çıktı diyebilirim. Olivia Colman'dan çok ümitliydim ama herkes gibi ben de kendisini bu rolde Claire Foy kadar sevemedim. Ama bence bunda senaryonun da büyük etkisi vardı. Prenses Margaret rolünde Helena Bonham Carter'a elbette bayıldım. Beni asıl şaşırtan Prens Philippe'i oynayan Tobias Menzies oldu. Bence sezonun en başarılı isimlerinden biriydi. Onun dışında sezonu genel olarak değerlendirecek olursam yarı yarıya beğendim diyebilirim. Margaret hakkındaki iki bölüm de enfesti, izlemesi çok keyifliydi. Prens Charles ile ilgili olan iki bölümü de çok keyif alarak izledim. Bunların dışında yalnızca maden kazası ile ilgili olan bölümü beğendim. Geri kalanında gerçekten sıkıldım. Bırakıp sonra tekrar izlemeye başladığım bölümler bile oldu. Umarım üçüncü sezon daha başarılı olur. Dizinin yavaş yavaş daha çok bildiğimiz olaylara yer verecek olması da çok heyecanlı.
Son olarak geçtiğimiz günlerde yayınlanan Rise of the Empires Ottoman'dan bahsedeceğim. Genel görüşün aksine ben çok keyif alarak izledim bu diziyi. Oldukça sürükleyiciydi. Diziyle ilgili en beğendiğim şey hiç kuşkusuz belgesel yönünün ağırlıkta olmasıydı. Dizi yönü biraz daha zayıftı. Altı bölümlük, çoğunlukla bildiğimiz şeylerin anlatıldığı, neredeyse bir günde bitirebileceğiniz güzel bir belgesel-diziydi.
Ocak ayı benim için oldukça dolu dolu geçti. İzmir'de depremlerin bol olduğu gergin bir ay geçirdik ve kafa dağıtmak için bolca Netflix'te vakit geçirdiğim bir ay oldu. Şubatın ikinci haftası okulum başlayacak ve gelecek dönemki derslerim için biraz heyecanlı olduğumu itiraf etmeliyim :)
Umarım siz de güzel bir ay geçirmişsinizdir. Başka bir yazıda görüşmek üzere :)
"İlluminae" kitabını ben de almıştım ama açıkçası ilk okuduğumda diğer romanların aksine biraz daha farklı olduğundan yarım bırakıp sakin bir kafayla okuma kararı almıştım. Yakın zamanda tekrardan şansımı denemek istiyorum. Sizin de incelemelerinizden yola çıkarak tekrardan en yakın zamanda başlayacağım :)
YanıtlaSilEllerinize sağlık yazınız çok güzel olmuş!
Illuminae'yi okumaya başladıktan 50-100 sayfa falan sonra alışabilmiştim. Eminim tekrar okuduğunuzda daha çok seveceksiniz. Keyifli okumalar :) Teşekkür ederim :)
SilMartin Eden, London'ın en sevdiğim eserlerinden biridir, hatta favori klasiklerim arasındadır. Senin de beğendiğine çok sevindim, yorum yazını da ayrıca okuyacağım. Atiye beni sarmadı ya, konu güzel filan evet ama hoşuma gitmeyen birkaç nokta oldu izlemeye devam etmedim birkaç bölümden sonra. Beren Saat'i kişisel olarak sevsem de oyunculuğunu pek beğenmiyorum, samimi gelmiyor bana. Rise of Empires'ı ben de izledim, onu da çok çok beğenmedim ama fena değildi. Yine de nispeten objektif olması hoşuma gitti. Spinning Out'u şu sıralar izliyorum. Buz pateni sahneleri dışında bence de tahmin edilebilir bir kurguya sahip ortalama bir dizi. Buz pateni aşığı olduğum için kaç bölüm olsa izlerim ama :D Umarım Şubat ayında da çok güzel kitaplar okur, güzel diziler izlersin. Sevgilerle :')
YanıtlaSilAtiye'yi genel olarak beğenmiş olsam da ben de özellikle bu dizide Beren Saatin oyunculuğuna bayılmadım. Spinning Out, sezon sonuna doğru biraz daha olaylı hale geliyor izlemesi daha keyifli olacaktır senin için de. Umarım şubat hepimiz için çok güzel geçer :) Teşekkür ederim :)
SilBir de İzmir'de yaşadığını yeni gördüm. Ben de İzmir'de yaşıyorum :') Hangi okula gidiyorsun, hangi bölümü okuyorsun merak ettin. Blogunda 'Hakkında' bölümü aradım ama bulamadım o yüzden buradan sorayım dedim :D
YanıtlaSilHakkında bölümünü hatırlatman harika oldu, oraya bir şeyler yazmalıyım :) Dokuz Eylül'de psikolojik danışmanlık okuyorum :)
SilIlluminae serisi cidden çok pahalı. %50 indirime denk getirip almıştım ben de. Umarım bir sonraki ay hepimiz için çok güzel geçer :) Teşekkür ederim :)
YanıtlaSilMartin Eden okuyacağım inşallah. Gemina serisini oğlum istedi ama alır mıyız bilemedim. Olumlu ve olumsuz bir yığın yorum var. Atiye izleyeceğim:)
YanıtlaSilEvet seri için yorumlar yarı yarıya bölünmüş durumda ama güzel bilim kurgu kitapları olduğunu düşünüyorum. Martin Eden'ı beğeneceğinizden eminim, iyi okumalar şimdiden :) Atiye de keyifli vakit geçirmek için birebir :) Yorum için çok teşekkürler :)
Sil