On Bin Gökyüzü / Claudia Gray Kitap Yorumu (Firebird #2)

ON BİN GÖKYÜZÜ

Özgün Adı: Ten Thousand Skies Above You
Yazar: Claudia Gray 
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Goodreads Puanı: 4.1
Sayfa Sayısı: 406
Arka Kapak Yazısı:
"On bin dünya.
On bin düşman.
Tek aşk.
Bir başka boyuta ilk yolculuğumda niyetim can almaktı. Şimdiyse hayat kurtarmaya çalışıyorum.
Ama bunu yapabilmek için önce kendimi kurtarmalıyım. Şu anda, Ortaçağ Roması'nın labirentimsi sokaklarında kazığa bağlanıp yakılmamak için var gücümle koşuyorum. 
Alternatif evrenler arasında seyahat etmenin dur durak bilmeyen eğlencesine hoş geldiniz."

***

Herkese yeniden merhaba! Bugün harika bir serinin ikinci kitabının yorumuyla karşınızdayım. Öncelikle şunu söylemeliyim ki ilk kitabı henüz okumadıysanız, yazı sizin için spoiler olabilecek ögeler barındırabilir. Bunu da söyledikten sonra On Bin Gökyüzü'nden bahsetmeye başlayabiliriz.


Önceki yazıda uzun uzun bahsettiğim gibi ilk kitabı, Marguerite'in bazen beni delirtmesi dışında çok sevmiş ve dört puan vermiştim. Ve ikinci kitaba büyük umutlar besleyerek başlamıştım. Çünkü okuduğum yorumlara baktığımda On Bin Gökyüzü klasik bir şekilde üçlemenin ikinci kitabı rezilliğine sahip olmayacaktı. Ve evet cidden bir ikinci kitap için oldukça güzeldi. Ama elbette kendi içinde kötü bulduğum, ilk kitabı özlediğim kısımlar oldu. Ne yazık ki!

Kitabımız, Paul'un ruhunun boyutlararasında dört parçaya ayrılmasıyla başlıyor. Marguerite ise onu yeniden bir araya getirmek için yeniden boyutlararası yolculuklara çıkıyor. Yolculuk başladığında amacı Paul'un ruhunu toparlamak olsa da bu yolculukta onunla birlikte boyutlararası yolculuğun farklı bir tarafını görecek ve çoğu şeyin ilk kitapta olduğunu sandığımız şekilde olmadığını anlayacağız.

On Bin Gökyüzü, tıpkı ilk kitaptaki gibi ilk kırk-elli sayfa boyunca Marguerite'in eskiyi hatırlamasıyla başladı. Bize ilk kitapta bıraktığı yerle, On Bin Gökyüzü'nün başladığı nokta arasında yaşananları anlattı ve karakterlerin ilk kitap sonrası ilişkilerini görmemizi sağladı. Açıkçası ben bu olayı fazlasıyla sevdim. Olaylar gelişirken Marguerite'in bazı şeyleri hatırlayıp anlatması, olayların kronolojik sırayla vermesinden ve ilk kitabın bittiği yerden başlamasından daha güzeldi. Çünkü bu sayede iki kitabın arasında yaşananlardan yalnızca önemli olanları okuyabildik, gereksiz ayrıntılarda boğulmadık.

On Bin Gökyüzü'nün ilk kitaba göre güzel olan taraflarından birisi gidilen evrenlerin daha farklı ve beklenmedik olmasıydı. Elbette ilk kitapta gidilen Rusya kadar güzel olmasa da bu kitaptaki evrenler özellikle Marguerite'in ilişkileri bakımından oldukça karışıktı bu da bu evrenleri okumayı daha keyifli hale getirdi.


Kitapla ilgili olumsuz noktalara değinmek istiyorum. İlki ve en önemlisi karakterlerin boyutlararası yolculuğun etik olup olmamasıyla ilgili çok fazla düşünmesiydi. Demek istediğim 'Eğer bu boyutta bir şeyler yaparsam, şu anki Marguerite'e haksızlık etmiş olur muyum?'dan çok, kendi boyutunu ve yaşananları düşünmeden o an içinde olduğu boyutu da koruma çabasına girilmesiydi. Kitapta çoğu yerde 'Kendi boyutunu ve Paul'u düşünür müsün artık?' diye çığlıklar atmak istedim. Çünkü Marguerite'in bu düşüncesi benim aklıma asla yatmadı. O boyutların hepsine Paul'u kurtarmak için gitti ama bazen o boyuttaki insanların gerçekten ailesi olmadığını fark edemedi. Elbette ailesi gibi gözükmeleri ve çoğu özellikleri aynı olduğu için böyle hissetmesi oldukça normal ama Marguerite oraya öylesine bir gezi yapmak için değil de Paul'un ruhunu toparlamaya gitti. Çoğu yerde keşke bunun biraz daha farkında olabilseydi.

Bir diğer can sıkıcı durum ise çok fazla ters köşe yapılmasıydı. Bunun nesi kötü diye düşünebilirsiniz. Kitabı okumadan önce yorumlarda ben de ters köşeler olduğunu okuduğumda 'Cidden harika bir kitap okuyacağım!' diye sevinmiştim. Durum beklediğim gibi olmadı. Çünkü kitap tam 406 sayfa ve iki bölümde bir, bölüm sonundaki cümlenin sizi şaşırtması bir yerden sonra kabak tadı veriyor. Tamam, hiçbir şey tahmin ettiğim gibi olmadı bu güzel ama birkaç tanesinin kitaptan atılması bence sorun olmazdı. Hem karakterler biraz rahatlardı ve ben Marguerite'i biraz daha sevebilirdim!

Evet, bu kitapta Marguerite'e çok fazla gıcık oldum. Birkaç paragraf yukarıda bahsettiğim şu etik mevzusuna kafayı feci şekilde takmıştı. Ama gıcık olmamın asıl sebebi bu da değil. Kendisini ilk kitapta Paul'un her haline aşık olduğuna ve her boyutta kendisinin ve Paul'un neredeyse aynı kişiler olduğuna öylesine inandırmıştı ki aksi bir durumu gördüğünde saçma düşüncelere kapıldı. Bambaşka dünyalara gidiyor, bambaşka kararların alındığı dünyalara ama Paul'un farklı bir karar alıp, kendi boyutundaki Paul'dan farklı birisi olabileceğini kabullenemiyor. İşte burada ben de ondan nefret ediyorum.

Paul ise, tahmin edersiniz ki çok az bir kısmında vardı kitabın; en azından Marguerite'in Paul'u için durum böyleydi. Dört boyutta dört farklı Paul buluyoruz, onlarda sevdiğim şeyler de oldu sevmediğimde. Ama bunları anlatmak spoiler olur. Gerçek Paul ile ilgili söylemem gereken tek şey o göründüğü bölümde bile aşırı sinir bozucu davrandı. Kendi kafasında bir şeyler kuran, aslında öyle olmadığı halde kendi düşündükleri gibi olduğunu düşünüp ilişkileri hakkında karar alan karakterlerden nefret ediyorum. Paul'dan nefret edeceğimi de hiç düşünmezdim. Bana bunu yaşattığın  için de teşekkürler, Claudia!

Gelelim neden her karakterden ayrı ayrı nefret etmişken kitaba beş puan verdiğime. Üstteki paragraflarda ters köşelerden nefret ettiğimi uzunca anlatmama rağmen kitabın son sayfasında öyle bir şey oldu ki... Gerçekten neye uğradığımı şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Kelimenin tam anlamıyla harikaydı! Beş değil dokuz bile verirdim - evet, on vermezdim, o kadar da değil. Hem üçüncü kitapla ilgili beklentiyi ve merakı arttırdı hem de 'Hadi burdan da kurtulun. İlişkileriniz hakkında o kadar saçma düşüncelere dalmak yerine doğru düzgün bir plan yapsaydınız!' diye yine karakterlere kızdırdı.

Sonuç olarak güzel bir devam kitabı ve son kitaba giderken güzel bir final yapan bir kitap oldu On Bin Gökyüzü. Ne yazık ki eğer o sona sahip olmasaydı üç yıldız bile verebilirdim. Hala ilk kitabı daha çok seviyorum. Ama bu da güzeldi. Umarım üçüncü kitapta karakterleri sevebileceğim. Claudia Gray kim bilir nasıl ters köşeler yazdı. Umuyorum ki Pegasus, üçüncü kitabı kısa sürede çıkarır. Şimdi gidip bir sonraki kitabımı seçmeye çalışacağım. Okumak istediğim çok fazla kitap var ve aralarında seçim yapmak gerçekten çok zor :(

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu seri ve On Bin Gökyüzü hakkında yorumlarınızı bekliyorum. Başka bir yazıda görüşmek üzere!

Puanım: 5/5!

Yorumlar

  1. Merhaba, kitap yorumunuzu çok beğendim ve seri dikkatimi çekti. En yakın zamanda okumaya çalışacağım. Ben de bloğuma beklerim, sevgiler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Umarım seriyi beğenirsin! Bloguna mutlaka bakacağım :)

      Sil
  2. Merak ettiğim bir kitap. Teşekkürler.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım beğeneceğiniz bir kitap olur, yorum için teşekkürler :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dikenler ve Güller Sarayı & Sis ve Öfke Sarayı / Sarah J. Maas Kitap Yorumum

Gümüş Alevler Sarayı | Sarah J. Maas Kitap Yorumum

1984 / George Orwell Kitap Yorumum + Çokça Alıntı