Fransız Teğmenin Kadını / John Fowles Kitap Yorumum + Alıntılar


Herkese yeniden merhaba! Bugün sevgi nefret ilişkisi içinde olduğum ve daha ilk sayfasında hakkında bir şeyler yazmak için sabırsızlandığım bir kitap hakkında konuşacağız.

Fransız Teğmenin Kadını'nın uzun zamandır ilgimi çeken bir kitap değildi. Aynı yazarın Büyücü ve Koleksiyoncu kitaplarını daha çok görüyordum. Ancak neden bilmiyorum daha çok gördüğüm kitaplarını değil de bunu aldım. Kitaplığımda çok da bekletmeden okudum. Kitabı uzun bir sürede bitirdim ama bunun en önemli nedeni, belli bir noktadan sonra kitaba olan ilgimi birazcık kaybetmemdi. Bu noktada da araya başka bir kitap alıp Fransız Teğmenin Kadını'na o kitaptan sonra devam ettim. Tekrar okumaya başladığımda da pek bir sorunla karşılaşmadım zaten.

Fransız Teğmenin Kadını, Viktorya döneminde geçmekte. Dönemin görev bilinci ve tutuculuğunu gözümüze sokan, kadının toplumdaki yerini ve ondan beklenilenleri çok güzel bir şekilde anlatan ve toplumsal eleştirilerin bolca bulunduğu bir kitap. Ana karakterlerimiz Sarah ve Charles, dönemin onlardan bekledikleri ve kendi istekleri arasında sıkışmış iki karakter. Bizler de onların dönemin koşullarında kendi özgürlüklerini bulmalarını, çevreleriyle olan ilişkilerini ve elbette dönemin güzel bir tasvirini okuyoruz.

John Fowles'ın hikaye anlatıcılığına hayran kaldığımı söylemekle başlamak istiyorum. Kurguyu oluşturmasının yanı sıra karakterlerini oldukça başarılı yazan bir yazar. Bir de bolca olay örgüsünün arasına giren bir yazar. Ve benim kitap hakkında en sevdiğim şey bu araya girmeler oldu. Normalde birinci ağızdan yazılan kitaplarda bile anlatıcının okuyucuyla konuşmasını sevmem ama John Fowles'ın araya girmeleri, yaptığı karakter analizleri çok hoşuma gitti. Hatta bazı bölümlerde direkt olarak olayı bir kenara bırakıp başka bir konuyu anlattığı da oldu. Elbette bu bölümler, gelecek olan bölümleri besleyen, daha iyi anlamamıza yardımcı olacak bölümlerdi.

Kitabı aslında çok da beğenmedim. Bir sürü yerin altını çizdim, neredeyse sıkılmadan okudum, Viktorya dönemi ile ilgili çok fazla şey öğrendim ama ne karakterlere ne de olaylara bayıldım. Bunun en büyük sebebinin hiçbir karakterle bir bağlantı kuramamam olduğunu düşünüyorum. Ne Sarah ne Charles ne de herhangi bir yan karakter... Sarah'yı bir noktaya kadar çok sevsem de onun psikolojisini tam anlayamamış olmam ona bir sevgi duymamın önüne geçti.

Okurken bana oldukça ilginç gelen bir kesit.
Kitabı sevmemin en önemli birinci nedeni içerisindeki harika bilgilerdi. Viktorya dönemine ait bir kitap okuyoruz ve kitabın kapağını kapattığımızda döneme dair birçok şey öğrenmiş oluyoruz. Bunun dışında da bir sürü ilginç bilgileri bulunduran bir kitaptı. Tıpkı Martin Eden'da olduğu gibi kurgunun dışında okuyucusuna bir şeyler katan kitaplara ayrı bir sevgi duyuyorum.  Bir diğer neden ise her bölümün başındaki alıntılar ve bunların okuyacağımız bölümle olan ilişkisiydi.

Fransız Teğmenin Kadını, John Fowles'la tanışmam için harika bir kitaptı. Kendisinin nasıl bir yazar olduğunu ve ondan ne bekleyerek kitaplarını okuyacağımı görmüş oldum. Özellikle Büyücü için sabırsızlanıyorum. Almak istediğim kitaplar listeme ekledim bile :)

Fransız Teğmenin Kadını'nı okudunuz mu beğendiniz mi, kitap hakkında neler düşünüyorsunuz yorum yazarsanız çok sevinirim. John Fowles'ın diğer kitaplarından okuduklarınız varsa hangisini okumamı önerirsiniz çok merak ediyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

Puan: 3/5!

***
- Gelecek ona hep uçsuz bucaksız bir potansiyel gibi görünmüştü; ama şimdi birden bilinen bir yere yapılan kararlaştırılmış bir yolculuk halini almıştı. 

-Dünya bir genellikse benim hep istisna kalacağımı buyuran bir ferman vardı sanki.

-İnsanın kendisi çıraysa yangınla savaşmaya kalkması umutsuz bir çabadır. 

-Kafamızda neler yapacağımızı, başımıza nelerin geleceğini kurarız; bu romanlara ya da filmlere yaraşır varsayımlar davranışlarımızı genelde kabul ettiğimizden çok daha fazla etkiler, genellikle geleceği bugünde yaşarız istemesek de. 

-Yazar birbiriyle çelişen istekleri ringe koyup dövüşü tarif eder; ama dövüşün nasıl biteceği bellidir, kendi tuttuğu kazanır. Biz de roman yazanları bu dövüşleri ayarlamaktaki ustalıkları (yani sonucun önceden belli olmadığına bizi ikna etmeleri) ve hangi dövüşçüyü tuttuklarına göre yargılarız. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dikenler ve Güller Sarayı & Sis ve Öfke Sarayı / Sarah J. Maas Kitap Yorumum

Gümüş Alevler Sarayı | Sarah J. Maas Kitap Yorumum

1984 / George Orwell Kitap Yorumum + Çokça Alıntı